Son dönemin en heyecan verici oluşumlarından biri olan KALT’ın kurucularını karşımıza aldık ve merak ettiğimiz ne varsa sorduk!


Kısa zaman önce çalışmalarını yayınlamaya başlayan KALT ekibi, Dedektif, Dr. Erman, Her Hafta Yeni Bir Fıkra ve Hangi Çağda Yaşıyoruz? gibi video serileriyle komedinin farklı taraflarını ustaca sunuyor. Ekibinin kurucuları Yavuz Günal, Ozan Akyol ve Erman Çağlar’la ekibi bir araya getiren detaylardan yarattıkları karakterlere, videolarda duyduğumuz müziklerden gelecek planlarına her şeyi konuştuk.

Üçünüzün bir araya gelişi nasıl oldu? Video üretimi yapmaya tam olarak nasıl karar kıldınız?

Ozan Akyol: Ben ve Yavuz aynı ajansta çalışıyorduk. Aynı iş ortamında takılırken çok iyi anlaştığımızı anladık. İlk haftanın sonunda bir akşam bizim eve geldik, Yavuz bana hayallerini anlattı gibi bir şey oldu. KALT’ın oluşumunda kilit adam Yavuz diyebiliriz aslında.

Yavuz Günal: Ben bir araya getirdim sadece. Ben stand-up yapıyordum, doğru dürüst yapabildiğim tek şey de o aslında. BLAB ajansındayken Erman’la tanıştım ama Erman Çağlar olduğundan haberim yoktu. Ozan’la da sonrasında çalıştığım ajansta tanıştık ve ilk olarak Nekropsi üzerinden muhabbete girdik. Sonra Ozan’ın bahsettiği gece komedi üzerine konuşmaya başladık ve bana işlerini gösterdi. Abuk sabuk bir sürü şeyler yapmış. Ben ona Erman’dan bahsettim, Ozan zaten Erman’a hayranmış. Erman da Ozan’ın işlerine hayranmış. Sonra “Beraber bir şeyler yapabilir miyiz?” diye konuşmaya başladık. Ama çok zordu, herkesin başka bir işi vardı. Bir akşam buluşup beraber bir şeyler yazmaya başladık. Ben aslında bir köşeye çekilip kendi kendime yazmayı seviyordum; onlar da öyleymiş. O gün bizim için çok acayip bir gündü.

OA: O gün herkes yapmak istediği şeyleri, kafasındakileri koydu ortaya. “Hadi abi bir projeye soyunuyoruz” gibi yaklaşmadık hiç. Müzik dinledik, içtik. Metalciyiz zaten. O en ortak noktamız oluyor bir anlamda.

İlk olarak yaptığınız iş Steven Seagal ve Aşk mıydı peki?

YG: İlk olarak Dedektif ve Dr. Erman’la başladık. Çalıştığımız yerlere, oraya buraya yalan söyleyip bir şekilde cebimizden bir şeyler koyup yapmıştık. Yeri Ozan ayarladı, kamerayı BKM Mutfak’tan aldık, yönetmen de benim Açık Mikrofon’dan stand-up’çı bir arkadaşım Oktay Kaya oldu. Pilot bölümleri çektik ve çok kötü çektik. Ses falan hiçbir şey anlaşılmıyor. Steven Seagal ve Aşk, Erman’ın yaptığı bir ses kaydı üzerine çıktı.

Erman Çağlar: On dakikalık bir ses kaydıydı. Onu bölüp bölüp animasyon serisi yapalım fikri sonradan çıktı ortaya. Animasyon, yapan kişiyi çok zorluyor. Çağrı Livaoğlu da işi gücü olan, çalışan bir arkadaşımız. İlk bölümü yayınladıktan sonra ikinci bölümün hazırlanması epey uzun sürdü. Bunlar hep deneme yanılma. Biz hızlı hızlı ilerler zannediyorduk, animasyon öyle olmuyormuş. Zaten bütün işimiz yaparken öğrenmek üzerine. Benim çok önemli açıklamalarım vardı ilk başta. “Işık önemli değil” demiştim mesela. Ya da “Telefonla çekeriz, evde yaparız”. Yaptığım işi on beş senedir evde yapıyorum. İşin içine başka birisi daha girdiği zaman rahatsız oluyordum. Şimdiye kadar hep böyleydi. Hep evde ve tek başıma yapayım istiyordum. Ajansta çalışırken de beni en çok zorlayan şey oydu. Yazmasına yazıyorsun, eğlenceli de; sonra onun çekileceğini öğrenince çok moralim bozuluyordu.

OA: Hepimiz reklama bulaşmıştık bir şekilde. Reklam yazdık, prodüksiyon nasıl yapılır az çok biliyoruz. Oradaki prodüksiyonların iğrenç tortusu üzerimizde kalmış gibiydi. Ben yine de üçümüz birlikte bir sete girdiğimizde o setin farklı bir şey olacağını biliyordum. Biz yazıyoruz, biz oynuyoruz, çok hâkimiz. Çok az bir oyuncu havuzumuz var bizim dışımızda da.

EÇ: Bir de yazdığın şeyi çekerken kontrolün dışında gelişen çok şey oluyor. Oyunculuklar oturmayabilir, yazarken güzel gözükür ama oynarken hiçbir ritmi olmaz. Ritim, komedide çok önemli bir unsur.

OA: Hepimiz çok kaygılıyız, anksiyete problemleri olan insanlarız.  

Videolara gelen yorumların hepsini okuyor musunuz mesela?

EÇ: Hepsini okuyoruz, bir de insanların resimlerine bakıyoruz.

OA: Nasıl biri, günlük hayatında neler yapıyor merak ediyoruz. Bir de Facebook sayfamıza özelden mesaj atan herkese verebileceğimiz kadarıyla cevap veriyoruz. “Tanışmak istiyoruz, bir kahve içelim, bira içelim”, “Adam mısınız?” gibi mesajlar geliyor.

EÇ: Az bilinen grubun çevresinde biriken insanlar bir anda arkadaş olur ya, bizim Facebook grubundaki insanlar da kendilerini bizimle ve birbirleriyle arkadaş gibi hissediyor. En başta konuştuğumuz şey de oydu. Şimdi internet sitesini hazırlıyoruz, sayfanın tepesinde “Arkadaş olmaya geldik” yazacak. İnsanlar öyle bir hisle geldiği zaman işin bizim planladığımız gibi gittiğini anlıyoruz.

Bana KALT’ın mizah anlayışı çok arkadaş ortamı mizahı gibi gelmiyor. Video serilerinde daha sık karşımıza çıkan kelime türetme esprilerinden daha farklı bir yöne, durum komedisine yöneliyorsunuz gibi geliyor.

OA: Samimiyetin tanımı tam olarak nedir ben onu merak ediyorum. Bazı insanlar arkadaş ortamındaki mizahı videolara taşıyorsa bu bir seçim, ama bizim yapmaya çalıştığımız iş de bize göre tamamen samimi. Ama kurgumuz ya da yapmak istediğimiz şey farklı. Bu ülkede samimiyetin çok çirkin bir tanımı var. Sınırları, ayarı hiç yok. Samimiyet uğruna laçka laçka işleri empoze eden insanlardan o kadar sıkıldık ki. Biz işimizde samimiyiz ama bu samimiyetin algısı, şu ana kadar gösterilmiş diğer samimiyetlere göre farklı. Biz tanıdığımız insanlarla samimi oluyoruz, sizle de tanışırsak samimi oluruz.

YG: Sıkıldığımız çok konu var aslında. Bizi bir araya getiren şeylerden biri de bu. Bir şeyi “halk bunu istiyor” diye yapmak bana çok garip geliyor. Bu kadar kavga eden bir halk hep birlikte bir şey istiyordu da bizim mi haberimiz olmadı?

Prodüksiyon kısmının ciddi de bir masrafı var. Bunu nasıl sağlıyorsunuz?

OA: KALT’ın ilk dönemleri biraz sancılı oldu. Hem hepimizin ayrı işleri sebebiyle zaman ayırmak zor oluyordu hem de sermaye yoktu. Herkes kendi işine bakıyor bir yandan KALT’a atıyordu. Ta ki BLAB ekibi bize bir yatırımcı olarak kol kanat gerene kadar. Dedektif ve Dr. Erman’ın pilot bölümleri bizim için çok iyi bir kartvizit oldu. Bizi de motive etti.

EÇ: Bir senaryoyu insanın yüzüne güle güle anlatmak, sürekli “çok komik yaa” demek var. Yedirdiğin yemeği sürekli övmek gibi. Bu anlamda elimizde halihazırda çekilmiş bir şeyler olmasının çok faydası oldu. BLAB benim eskiden çalıştığım reklam ajansı olduğu için sürekli dirsek temasımız vardı. Prodüksiyon anlamında her şeyi biz hallediyorduk zaten. Ozan’ın çok bağlantısı var ve birlikte çalıştığı herkes Ozan’ı çok seviyor. Kimi arasa “Ben zaten seninle çalışmak çok istiyorum, hemen gel, her şey sana bedava” diyorlar.

Peki KALT için haftalık nasıl bir mesainiz oluyor?

OA: Alışılagelmiş bir mesai anlayışımız yok. Bazen gece ikide internette buluşup yazıyoruz, bazen iki gün görüşmüyoruz, bazen üç gün üst üste birimizin evinde dürüm yiyip yazı yazıyoruz. Çok dürüm yeniyor.

EÇ: Haftanın üç-dört günü yazıyoruz. Sonra da ayın iki günü çekim oluyor. Dudullu’da bir platoda “oyunculuklu” çekimleri yapıyoruz. Bir de Hangi Çağda Yaşıyoruz? ve Her Hafta Yeni Bir Fıkra gibi seriler için bulabildiğimiz yerde yeşil ekran çekimlerini yapıyoruz. Bir şansımız hep eşle dostla çalıştığımız için Dudullu dışında herhangi bir saat sınırımız olmadan çalışıyoruz.

OA: Bir de KALT Haber ve KALT Dosyaları gibi tamamen masaüstünde çıkan işler var. O tarz işleri de çok seviyoruz.

KALT’ın bir video kolektifi olmaktan başka bir amacı var mı peki?

OA: Komik videolar paylaşan bir Youtube kanalından fazlası olmak istiyoruz. Eğer insanların birbiriyle iletişime geçeceği bir tür topluluk oluşacaksa KALT sayesinde, bu bizi en mutlu eden şey olur. Bizim gibi kendini sıkışmış hisseden çok fazla insan var, görüyoruz, konuşuyoruz, tanışıyoruz.

EÇ: KALT’ın büyümesini istememin en önemli sebeplerinden biri, kendi yazdığı ve animasyonunu yaptığı ya da çektiği işleri de bizim kanalımız üzerinden yayınlamak isteyen kişilere ulaşabilmek. İnsanların mecrasını aramasına gerek kalmaz. İlk flash animasyonlarının yayınladığı yer olan New Grounds, Funny or Die ya da Adult Swim de böyle işleyen platformlar. İnternette çok güzel videolar var elli kere, yetmiş kere izlenmiş. Yapılan işler arkadaş arasında kalmasın, daha geniş kitlelere ulaşsın.

Biraz da video konseptlerinizden ayrı ayrı bahsetmek istiyorum. Dr. Erman karakteriyle başlayalım. Fikir nasıl çıktı, doğru oyuncuyu nasıl buldunuz?

OA: Dr. Erman karakterini oynayan Ender Gözü, bizim Yavuz’la birlikte çalıştığımız ajansta stajyerdi ama ne yaptığını hiç bilmiyorduk. Ortalıkta gezinip bir anda yanında belirir, bilgisayarına bakardı. “Ne yapıyorsun?” diye sorunca “Bakıyorum abi” derdi. Bir gün yirmi yedi yaşında ve dördüncü stajını yapıyor olduğunu öğrendik. Niye hâlâ staj yapıyor olduğunu sorduğumuzda bize çalışılan bir ortamda bulunmak istediğini ama sorumluluk almak istemediğini söyledi. Biz o an Yavuz’la bir starla karşılaştığımızı anladık. Onun o durağanlığını, monotonluğunu çok iyi değerlendirebileceğimizi düşündük. Bir karakter zaten başlı başına. Daha önce hiç oyunculuk deneyimi yoktu.

EÇ: Hâlâ da yok!

Dr. Erman aslında çok çeşitli yerlere gidebilecek bir format hissi yaratıyor. Mesela “Beynimizin İçi” bölümü bence bir başyapıt. Kafanıza esen her şeyi deneyebilirmişsiniz gibi geliyor, atıyorum bir bölüm animasyon Dr. Erman görebiliriz mesela.

OA: Kesinlikle, doğru hissetmişsin. Öyle bir şeyler de geliyor.

Bu seriye göre daha sabit formatlarınız da var. Her Hafta Yeni Bir Fıkra mesela.

YG: Ozan bazen bizden garip şeyler istiyor. Fıkra anlatmayı da çok istedi.

EÇ: Türkiye’de mizah yaparak var olmaya çalışan bir ekibiz ve Ozan bize “fıkra anlatalım” fikriyle geldi. Çok büyük sessizlikler oldu. Ben BLAB’la yaptığımız toplantıda öğrendim fıkra anlatacağımızı.

OA: Ben yıllar yılı çok kötü anlatılan fıkralara maruz kaldım. Yazlıkta eniştem olsun, aile dostları olsun… Küçükken bile kötü fıkra anlatımının gücünü hissetmiştim. Sosyal medyada da insanlar hâlâ fıkra paylaşıyor. Bu fikri ilk anlattığımda Yavuz bana kaçar gibi baktı. Sırf gözlerini kaçırmadı, vücudu da döndü geriye. Ben bunun bir formatı olacağını ve dümdüz bir fıkra anlatımı olacağını anlattım. Aynı zamanda yönetmenimiz de olan Oktay, bu işi gerçekten çok iyi bir noktaya getirdi. Kafamızdakinin yüzde beş yüzünü verdi. Bir karakter çıktı ortaya. O karakterin yıllardan gelen bir entelektüel birikimi varmış gibi konuşması, ciddi ve fos adam tiplemesi çok iyi çalıştı. KALT’ın kendi dünyası içinde çok uygun bir tat oldu.

EÇ: Bir şey işlediği zaman onun neden işlediğini de anlamaya çalışıyoruz. Fıkra işlemeye başlayınca neden güldüğümü sorgulamaya başladım. Benim açımdan çok acayip bir deneyim oldu. Geleneksel bir komedi anlayışı vardır: Bir endişe yaratırsın, en basit örneğiyle siyah beyaz filmler komedisinde olduğu gibi, “adam düşecek mi düşmeyecek mi?” merakı olur ve adam düşünce rahatlamayla birlikte gülme gelir. Kaldırdığın gerginliğin fiziksel ya da sözlü bir boşalımı oluyor. Psikolojik bir şey. Her Hafta Yeni Bir Fıkra’daki gerginlik bitmiyor. Sana kötü fıkra anlatılmış olmasının gerginliğini üzerinden atmak için gülüyorsun.

Oktay’ın arkasındaki görüntülere nasıl karar veriyorsunuz? “Kaynana Fıkrası” bölümü için kimi tebrik etmemiz lazım?

EÇ: İnternetten ücretsiz olarak kullanabileceğin görüntülerden seçiyoruz. Önümüzde bir sürü ekran oluyor. Çok üstüne düşürmeden yan yana getirdiğimiz şeyler bazen iyi çalışıyor. İçgüdüsel olarak seçiyoruz genelde.

Daha uzun dönemde farklı formatlara çevirmeyi düşündüğünüz serileriniz var mı? Dedektif bence buna uygun bir seri mesela.

EÇ: Böyle bir şey yapmaya karar verirsek diğer her şey durur. Bir yandan ufak seriler devam etsin üstüne bir de yirmi beş dakikalık bir dizi yapalım diyemeyiz. Bizim ilerde belki, işler yolunda giderse vermemiz gereken bir karar olacak.

OA: Biraz daha olgunlaştırarak götürmek istiyoruz elimizdekileri. Dedektif’in ikinci sezonu için düşüncelerimiz var. Orada biraz daha konusu, mekânı belirlenmiş bir dizi formatına girecek aslında. Bir de Dedektif için bir kısa film denemeyi düşünüyoruz. On, on beş dakikalık, sinema formatında bir iş. Bunun dışında kafamızda tasarı halinde olan ve yeni bir seriye dönüşebilecek fikirler de var.

YG: Korku-komedi, mockumentary ve daha çok animasyon yapmayı çok istiyoruz.

KALT Haber videosunun devamının gelip gelmeyeceği sosyal medyada çok fazla kez sorulmuş. Bu da bir seri olacak mı?

YG: Yapmayacağız. Bir şey tutarsa devamını yapalım düşüncesinden uzak olması KALT’ta mutlu olmamın sebeplerinden biri.

OA: Yavuz da Erman da benim gördüğüm en zor beğenen adamlar. Gerçekten beğenmedikleri şeyler konusunda hiç taviz vermiyorlar. Neyse ki zevk ve isteklerimiz birbirine yakın. KALT Haber başından beri tek atımlık bir şeydi. Görece olarak çok izlendi ama bu hiçbir şekilde bizi ikincisini yapmak üzere tetiklemedi. Eğer bu yolda ilerleseydik bir bölümle KALT bile dağılabilirdi.

Hangi Çağda Yaşıyoruz?’un ilk bölümü benim favorilerimden biri. Çok sınırda gezen bir espri anlayışı var ama sürekli beklenmedik yerden vuruyor.

EÇ: Ben çok geriliyordum o espriler geçmez diye. “Diri diri kız çocuğu” gömmekten bahsediliyor mesela. İster istemez bir “Acaba” diyorsun.

OA: Erman’ın evindeydik bu fikir çıktığında ve açıp hep beraber Cahiliye Dönemi’ni tekrardan okuduk. İnternette her şey listelenmiş şekilde yazıyordu şöyle yakılmış böyle tapılmış diye. Erman bize dönüp “Emin miyiz?” dercesine bakmıştı. Ama o absürtlüğün içinde eridi.

İlk başta videolarda oynama motivasyonunuz var mıydı?

OA: Bizi o konuda en çok motive eden kişi Yavuz’dur. Özellikle Erman asla oynamam diyordu, ben de yeni gelin nazındaydım. Yavuz’un oyunculuk yeteneği de deneyimi de daha fazla. Bizi çok yönlendirdi. Herkesin birbirine göre farklı meziyetleri var ve bunlar ortak alana bu katılıyor.

EÇ: Benim kafamda Yavuz ve Ozan ikili bir dinamik olur ve biz onların üzerinden götürürüz tüm işleri gibi bir fikir vardı. Daha fazla insan dahil oldu sonrasında işin içine. İzleyip de sevdiğimiz skeç programlarında hep bir ya da iki kişi üzerinde gelişir her şey. İzleyici için de hep gördüğü, daha önce güldüğü kişileri hatırlamak da mihenk görevi görüyor. Arkana bir anlamda “Bir öncekinde ne çok gülmüştük” gücünü de alıyorsun böylece.

KALT videolarının en ilgi çekici detaylarından biri de müzikleri. Bildiğim kadarıyla yakında bir Soundcloud sayfası açıyorsunuz, hatta yolda bir albüm planı bile var.

OA: Müzikleri Erman’la ben yapıyoruz. Yavuz da çok iyi bir müzik dinleyicisi. Erman’ın evi ev stüdyosu gibi. Hangi Çağda Yaşıyoruz?’un müziği Erman’da hazırdı, bana çok önceden dinletmişti. Çok etkilenmiştim ve “Bunu mutlaka bir şeyde kullanalım” demiştim. Üzerine vokal yaptım.

EÇ: Çoluğumun çocuğun rızkını alıp aldığım pedallar, synthesizer’lar, ses kartları öyle duruyordu, hiçbir şey yapmıyordum. Bir tane tamamlanmış şarkım yoktu. KALT olup, bu işler gerekmeye başlayınca aslında her şey evden çıktı. Tam olarak bugün için toplamışım gibi. En dandik org sesine kadar her şeyi kullandık. Senin elinden çıkan bir katman daha olması iyi hissettiriyor.

Beraberinde görsel-işitsel bir tutarlılık da getiriyor.

EÇ: Tamamen senin elinden çıkmış bir şey. Sonunda hiçbir yeri yabancı gelmeyen bir şey çıkıyor ortaya.

Yakında Gayrettepe’de bir mekânınız olacak. İnsanlara açık bir yer mi yoksa çekimleri yaptığınız size ait bir yer mi olacak?

EÇ: BLAB’ın binasının en alt katında içinde sahnesinin de olacağı bir alanımız olacak. Yavuz ve diğer stand-up’çıların çıkacağı açık mikrofon geceleri düzenlenecek. Bizimle şöyle bağlantılı olacak: arkada bizim bir çalışma alanımız olacak. Yeşil ekranımızı sabit olarak kurduğumuz ve ayrıca ses ve müzik kayıtlarını yapabileceğimiz bir stüdyonun olduğu bir yer. Yaşayan bir yer olmasını BLAB da biz de çok istiyoruz. KALT’la ilişkilendirilebilecek bir yer olması bizim açımızdan çok keyifli olur. Ön tarafında bir kafe de olacak. Bir de şimdiye kadar fark etmişsindir, çok bağırarak konuşuyoruz. O yüzden bizim için bir alanı paylaşma fikri de bayağı ütopikti en başlarda.

OA: Bir anda çok acayip şeyler konuşulabiliyor. Yakınlarımız bile o düşünceleri duyduklarında garipseyebiliyor.

  1. Portrelemenin biraz daha “dürüst” yolu: Amir H. Fallah

    “İranlı olduğum için insanlar gördüklerinin doğrudan baş örtüsü ya da çarşafa bir referans olduğunu düşünüyor ama gerçekten amacım bu değil.”

  2. “Varlığımın sahneyi değiştirmemesini isterim”: Cheryl Dunn

    New York’un sürekli devinen ruhunu en iyi sokakları anlatabilirse, Cheryl Dunn da sokakları ve yaratıcı ruhları en etkileyici şekillerde anlatan fotoğraf ve belgesel sanatçılarından biri olabilir.

  3. “Bir makine düşlemek”: Özgür Mumcu – Tolga Karaçelik

    Özgür Mumcu’nun haziran başı yörüngeye oturan ilk romanı Barış Makinesi’ni Mumcu’yla karşılıklı irdeleme işini, geçtiğimiz yıla Sarmaşık filmiyle damga vuran yönetmen Tolga Karaçelik’e bıraktık.

  4. Dergi yaratma ve saklama tutkusu: Basılı inatlar

    Nefes kesici bir şeyler basmaya çalışma ve onları saklama tutkusu baki diyerek ilham verici bazı fikirlere dalıyor ve sözü basılan dergilere bırakıyoruz.

  5. “Hayat gibi müzik de sürekli değişken”: Cem Yıldız

    “Beslendiğim nokta tamamen gelenek. Elektronik müziği çok seviyorum ama kendime çok sade bir şekilde sazcıyım diyebilirim. Bağlama kadar çok sevdiğim bir enstrüman daha yok.”

  6. Yakmalı mı, yayınlamalı mı: Geride kalan kayıtlar

    Prince’in binlerce kayıtla dolu gizli kasasından hareketle, müzisyenlerin yayınlandığına tanık olamadıkları albümlerini hatırlıyoruz.

  7. Aynı sonik dünyanın farklı yüzleri: Dieterich & Barnes

    Bir gün The Coral Casino’ya gel, hayatın tadını çıkar!

  8. Artık yalnız ve daha kararlı: Nite Jewel

    “Müzik yapmaya başladığım ilk zamanların şerefine her şeyi kendim yapmak istedim.”

  9. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  10. “Şarkılara gereken saygıyı göstermek”: Who Are We Who We Are

    Berke Can Özcan ve Feryin Kaya’yla son dönemlerde epey hareketli olan plak şirketleri üzerine.

  11. A’dan Z’ye: Damon Albarn

    Yıllar sonra 23. İstanbul Caz Festivali kapsamında bir kez daha buluşacağımız Damon Albarn’ın kariyerine dair A’dan Z’ye her şey!

  12. Tribeca Film Festivali: Üç zihin açıcı belgesel

    Geçtiğimiz nisan ayında gerçekleştirilen Tribeca Film Festivali’ni takip eden Merve Kayan, festivalin dikkat çeken belgesellerinden All This Panic, Obit ve The Last Laugh’ı gördü ve Bant Mag. için kaleme aldı.

  13. Švankmajer, kitle fonlaması ve kültür endüstrisinden kaçış: Böceklerin bağımsızlığı

    Sanat sinemasının usta yaratıcılarından Jan Švankmajer ve Alejandro Jodorowsky’nin son filmlerini finanse ederken yardım aldığı kitle fonlaması yöntemi, uzun süredir tüm dünyada endüstriyel üretim mecburiyetine yaratıcı bir alternatif sağlıyor.

  14. 69. Cannes Film Festivali: Tüm sezon konuşulacak otuz film

    Bu yıl 11-22 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilen 69. Cannes Film Festivali’nde yine onlarca film izleyici ve sektör karşısına çıktı, geriye yıl boyu konuşacağımız bir avuç önemli film kaldı.

  15. “Rams” ve “Belgica” bu ay vizyonda: Beyazperdenin husumetli kardeşleri

    Haziran ayında gösterime giren iki bol ödüllü film Rams ve Belgica’nın ortak özelliği, birbiriyle husumet içerisindeki, dalgalı ruh halli kardeşlik ilişkilerini mercek altına alması... Kardeş kardeşe bunu yapmaz dedirten yakın tarihli filmleri değerlendirmenin şimdi tam sırası.

  16. Murat Meriç’in kaleminden Türkiye hikâyeleri: 100 Şarkıda Memleket Tarihi

    “Nereden bakarsanız bakın, Türkiye tarihini güler yüzle yazamıyorsunuz çünkü çok acılar çekilmiş, hâlâ çekiyoruz.”

  17. “Hayvanların vahşiliğiyle ilgileniyorum”: Toufic Hamidi

    9 Temmuz’da Bant Mag. Mekân’da açılacak Mevsimler – Fasıl II sergisinde işlerini göreceğimiz Toufic Hamidi’yle deneme, deney ve üretime yaklaşımı üzerine.

  18. Dalgalı deniz, deforme figürler: Sedat Girgin

    9 Temmuz’da Bant Mag. Mekân’da açılacak olan Mevsimler - Fasıl II sergisinde yeni bir dizi işiyle karşımıza çıkacak Sedat Girgin’le çizgileriyle yarattığı dünya ve hazırladığı yeni çalışmalar üzerine...

  19. “Varoluşumuzu onurla ve gururla göstermek”: İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası

    “Biliyoruz ki ‘aşk örgütlenmektir’. Bu yüzden, aşk, arzu, dostluk, eşitlik, özgürlük, adalet, barış, emek, umut, yaşam, dayanışma ve sokakta olmak için, örgütleniyoruz.”

  20. İlişkimiz eski, dostluğumuz baki: Köpek

    On binlerce yıldır sevgimizi de kahrımızı da esirgemediğimiz sevgili dostlarımız köpeklere dair bir takım bilgiler, öyküler ve anekdotlar.

  21. Kendini sıkışmış hissedenlere ilaç gibi mizah: KALT

    Son dönemin en heyecan verici oluşumlarından biri olan KALT’ın kurucularını karşımıza aldık ve merak ettiğimiz ne varsa sorduk!

  22. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler