Nevi şahsına münhasır seslerle dolu bir albümle, adeta bir kutlama havasında ikinci uzunçalar Boyutlar ile geri dönen Bubituzak’tan Ali Güçlü Şimşek’e eşi, dostu aklında ne varsa sordu. 


Bir başka boyutta yaşamanın hayallerini kurduğumuz şu günlerde, bizi kendi Boyutlar’ına davet eden Bubituzak’ın nefis ve yepyeni albümünü dinlemenin heyecanını yaşıyoruz. Gaye Su Akyol ve Ali Güçlü Şimşek’in kurduğu plak şirketi Dunganga Records’ın Hologram İmparatorluğu’ndan sonra gelen ikinci harikası olarak karşımızda olan Bubituzak albümünde olanları tarif etmek aslında o kadar da kolay değil. “Sağ gösterip sol vuran” parçalarla dolu Boyutlar, aynı zamanda uzun zamandır özlediğiniz vurdumduymaz ama bir o kadar da kararlı şarkılarıyla olağanüstü bir dengenin ürünü. Ali Güçlü Şimşek, Görkem Karabudak ve Emrah Atay’ın yıllardır birlikte çalıyor olmasından kaynaklanan kusursuz uyumu yarattığı her saniyede hissettiren Bubituzak ekibinden Ali Güçlü Şimşek’e eşi, dostu merak ettiği ne varsa sordu. 

Image

Gaye Su Akyol

Bir meyhanedesin ve masada yalnızca senin çağırdığın kişiler var, fonda Boyutlar çalıyor. Bu masada kimler var? (Ölü, diri, gerçek ya da gerçek dışı karakterler olabilir)
O zaman bir masayla yırtamazsın, Madam Despina’yı falan kapatmak lazım. Sağ baştan Sadri Alışık, Zeki Müren, Sabahattin Ali, Bruce Lee, Michael Jordan, Jiddu Krishnamurti, Django Reinhardt, Alejandro Jodorowsky, David Lynch, Muzaffer Akyol, Rene Magritte, Francis Bacon, Van Gogh, Maurice Ravel, İlhan Usmanbaş, Safiye Ayla, Dimebag Darrell, Louise Hay, Jurgen Klopp, Frank Underwood, Walter White. Off tahminen bu gece karakolda biter!

Cem Kayıran

Uzay Yolları Taşlı’yla kıyasladığım zaman; gerek şarkı sözleriyle gerek ses paletine eklenen yeni katmanlarla derdini daha doğrudan anlatan bir albüm gibi geliyor Boyutlar. Bildiğim kadarıyla şarkılar çok uzun zamandır hazır bir şekilde gün yüzüne çıkmayı bekliyordu. Birbirine yakın zamanlarda ortaya çıkmış bu iki albüm arasında söz konusu farklılığı doğuran nedenler sizce neler?

Kabaca üçe ayırırsak:

1 – Zaman geçtikçe sözler/formlar esnemeye, müzikal iletişim dili günlük yaşamdaki rahatlığımıza yaklaşmaya başladı. İfade telaşı hafifledikçe “doğru şarkı söylemeye çalışma” fikri ve ekstra yırtınmalar azaldı. Kısaca ilk albüme yeni gelinin mikrofon tutuşu, ikinciye kaşarlanma 101 diyebiliriz.

2 – Boyutlar ve Uzay Yolları Taşlı arasındaki en majör farklarından diğeriyse albümün genelinde ve son bir yıldır konserlerde kullandığımız bakır üflemeliler. Üçümüzden çıkan çiğliği korurken, halihazırdaki soundumuza sinematik dokular ekleyip armonik yapıları derinleştirdi.

3 – Bill Cosby’nin aklıma kazınan bir lafı var, “Başarının formülünü bilmiyorum ama başarısızlığın yolu herkesi memnun etmeye çalışmaktan geçer” diye. Dunganga Records’la beraber artık sadece kendimize karşı sorumluyuz.

Rana Uludağ

Boyutlar ve “Zamanla Anlaşılıyor Zaman”dan yola çıkarak; zaman boyutunu insanoğlunun diğer algılayabildiği üç boyut gibi deneyimleyebilseydik, sadece ileri değil ama diğer boyutlar gibi geri, yukarı, aşağı gidebilir hale gelseydi, neler değişirdi hayatlarda sizce?
Puf. Öyle bir durumda reel hayatta Geleceğe Dönüş serisi kadar sempatik hikâyelerle karşılaşmazdık herhalde. Eğer insanın en kök korkusu ölüm, zamandan bağımsızlaşıp sadece keyfî ve kasti durumlarda cereyan etmeye başlarsa, dünya genelinde paranoya ve şizofreni çılgınca artar, çoğu insan da veremeyeceği psikolojik sınavlarla içten dıştan çürürdü. Paralel evrenleri çok daha kullanışlı buluyorum. Bir karakterin burada yaşamaya devam ederken başka bir zamandaki öteki karakterini yaşamaya devam edebilirsin. Sıkıldın mı hop başka birine. Ama günümüzdeki ortak kullanımlı zamanda yolculuk ihtimali, özgürlük tehdidiyle karşı karşıya. Mesela herkes her zaman haklı olarak özgürlüğün peşinde ama özgürlüğün herkesi her zaman aynı şekilde tatmin etmesi imkânsız. Herhangi birinin bile kafasına göre geleceğe, geçmişe ya da alternatif bir zamana gidip gelmesi, zincir ilişkiyle geri kalan herkesin hayatını etkileyeceği için kaostan başka nihayet göremiyorum.

Image

Bora Genel

Boyutlar bir video oyununun müziği olsa, nasıl bir oyunun müziği olurdu?
Özellikle ilk kez dinleyen biri için Bubituzak sağı solu çok da belli olmayan, her an taze sürprizlere gebe bir müzik olduğu için, çocukluğumdan bu yana oynadığım kilometre taşlarından bir formül çıkardım. Oyun tasarlayan ve yapan biri olduğun için konuyu sana havale ediyor, steam indirim kuponumu mail adresime bekliyorum.

Broforce + Vice City + Destruction Derby + Monkey Island + Dyna Blaster + Phantasmagoria = ???

Onur Ünsal

Çok güzel bir albüm. Fonda dinlenemeyecek kadar acayip. Kendine benziyor. Hafif kaotik. Buraya benziyor. Bu albümdeki serzeniş, size de bir türkü kadar “yerel” geliyor mu?
“Sen ne biçim Laz’sın, saçın sarı burnun yeterince büyük değil” minvalinde cümlelerle sıkça karşılaştım küçüklüğümde. Hani baştan gözüne kestiremeyip soğuk nevale, muhabbet ilerledikçe bağrına basa basa bitiremeyen ilişki modeli. Kafa karışıklığı ve aydınlık, kalabalık ve yalnızlık aynı pakette Bubituzak’ta. Yerel mi? Kesinlikle yerel fakat çok uluslu bir yanı da var. Ulvi Cemal Erkin’in “Köçekçe”sine benzetebilirim. Bir yandan klasik müzik, bir yandan çağdaş, bir yandan Avrupa ekolü orkestralar bir yandan usuller Türkçe, tempo değişiklikleri ve aksak ritimler vs.

Orçun Baştürk

Aksak ritim kalıplarını kullanmak, bir müzisyenin (grubun) kimliğini oluşturmada ne derece etkili olur?
Farklı tartımlar ve usullerin, yaptığın müziğin dünya ölçeğinde nerede durduğunu veya ne yörelerden etkilendiğini etiketlemek adına birebir olduğunu düşünüyorum. Aklıma hemen Moğollar’dan “7/8 – 9/8” geldi. Öyle bir müzik ki aile soyağacın ve bütün çeteren alnının ortasına damgalanmışçasına bariz. Hem de ne Türkçe ne İngilizce bir kelime kullanmaya tenezzül bile etmeden. Müthiş bir araştırma konusu ve özgüven. Boyutlar’ın dördüncü parçası “İpimle Kuşağım” tam da bu konuya bir saygı duruşudur.

Image

Taner Yücel & Kutay Soyocak

Sokak jargonundan ve yerel sinemadaki figürlerden besleniyorsunuz. Lokal eksenli bu alışverişte uzay teması nerede buluşuyor? Temsilî deneyiminiz ve keşfiniz olan “Uzay” metaforik olarak bu albümde de aynı noktada mı duruyor?
Aynen. Uzay çok kapılı bir metafor aslında. Günlük hayattan ve sorumluluklardan kaçış, yeni motivasyon ve ihtimal arayışları, insanın kendinden veya diğerlerinden sakladığı sırlar, meditasyonda, rüyalar ve kabuslar, ölüm ve sonrasının meçhul olması… Her biri farklı kanallardan aynı kefeye varıp uzay başlığında buluşuyor aslında. Fiziksel olarak uzak olduğumuz kadar mental olarak yakın olduğumuzu hissediyorum uzaya. İlk albüm “uzay yolları taşlı” diyordu. Yani kendini bulma peşinde misin, dünyevi olaylardan kaçma peşinde misin, artık her neyin peşindeysen “o işler öyle cuk diye olmaz, daha yolun var” diyordu. Şimdi yeni yayın döneminde “boyutlar”dayız. Huzur, karanlık, sorular, cevaplar, kaos, öfori her şeye çok daha yakın, hepsiyle iç içe bir noktadayız. Lütfi Filiz’in Noktanın Sonsuzluğu serisi şu cümleyle başlar: “Her şeyin bir başlangıcı ve bir sonu vardır. Eğer bu başlangıç ve son aynı noktada birleşiyorsa bu nokta esas, gerisi teferruattır”. Hadi bu da bize bir başlangıç noktası olsun.

Barlas Tan Özemek

Ekipmanlarınızın sound’unuz üzerindeki etkisi nedir?
Müzikal kimlik, tavır ve dinlenebilirlik üzerinde ayrı ayrı etkileri olduğunu söyleyebilirim. Mesela koleksiyonumun büyük çoğunluğu 1950’lerin sonundan 1970’lerin ortasına uzanan bir takvimde, genellikle Batı Alman Bloğu ve dönemin Rusya etkisindeki Avrupa ekollerinde yapılmış enstrümanlardan oluşuyor. Savaş, acı, yalnızlık, asimilasyon, açlık, umut, göç, inovasyon adeta bu sazların DNA’sına işlenmiş. Onca yıl bir şekilde hayatta kalmayı becerip böyle bir maziyle kucağına kadar gelen bir gitarla aranda kurduğun fiziksel ve fikirsel etkileşim haliyle duruşunu, çalışını, ruhunu etkiliyor. Olayın sonik boyutuna gelince, 50 yıl önceki vizyonla ve teknolojiyle yapılmış bir gitar veya amp’li güncel örneklerine göre çok daha yuvarlak, sıcak ve eşsiz duyuluyor bana. Her birinin kendine has defoları ve kırılganlıkları sadece kendine benzeyen karakterlerinin majör etmenleri. Bu da müzikal tarzlardan bağımsız olarak benzersiz ses kuşakları yaratabilme şansı demek. Sanki bilmiyormuşsun gibi anlattım aslan dostum iyi oldu mu?

Gülin Kılıçay

Sanki her şey yolundaymış da sekiz vagonluk bir trenle Türkiye turnesi yapılacakmış. Sizinle birlikte günümüzden veya geçmişten, hangi 20 grup olsun isterdiniz? 
Mutluluk şelalesi trenine hoş geldiniz. Çaylar şekerler müessesemizden. Sol baştan Moğollar, Derdiyoklar, Grup Bunalım, Erkin Koray, Ersen ve Dadaşlar, Cem Karaca ve Apaşlar, Mustafa Özkent, Selda Bağcan, Gaye Su Akyol, Nekropsi, Rapustad, Baba Zula, Dandadadan, Your German Needs, Selim Saraçoğlu, Barlas Tan Özemek, Ayyuka, Büyük Ev Ablukada, Heranherşeyolabilir, She Past Away, Ringo Jets, Gözyaşı Çetesi, Seni Görmem İmkansız, Jakuzi, Tavana Basma, Palmiyeler… Ya daha çok var, bir iki vagon daha eklesek olur mu?

Hakan Tamar

Global ve lokal gidişat ışığında ya da karanlığında ülkede üretilen bağımsız müziğin geleceği ile ilgili öngörüleriniz nelerdir? Mesela 10 yıl sonra bu zamanları konu alan müzik belgesellerinde duyulacak sesler, görülecek yüzlerle aynı gemide olmak, aynı havayı solumak nasıl bir haz, nasıl bir sorumluluk; disiplin ve çağdaşlarla nasıl bir örgütlenme getiriyor beraberinde?  

İbn Haldun’un yüzyıllar önce söylediği meşhur bir laf var “coğrafya kaderdir” diyor. (Bir dakikalık sessizlik) Her ne kadar günümüzde iletişim/ulaşım olasılıkları bambaşka noktalardaysa da bulunduğun ülkenin koşulları ve iktidar sahiplerinin tercihleri nüfusun büyük çoğunluğunun yaşam kalitesine direkt olarak etki ediyor. Ana akımdaki kadar yoğun biçimde maruz kalmamasına rağmen, yakın geçmişte olan ve yakın gelecekte olacakların bağımsız müziğe de rahat bir yaşam alanı sunduğunu/sunacağını düşünmüyorum. Bir yandan toplum üzerindeki baskının güzel tarafları da var; fikirsel ifadede yaratıcılığı arttırması ve özgürlük ihtiyacına olan inancın yayılması gibi. Hatta kara bulutlar şöyle dursun, bomba bir jenerasyon içinde olduğumuzu düşünüyorum. Geri dönüş kaygısını bir kenara bırakınca müzikte, resimde, sinemada dünya çapında işler yapıldığını ve doğru birliktelikler arttıkça ülke sınırlarını fersah fersah aşacak işler yapılabileceğini hissediyorum. Coğrafi ve dönemsel dertlere gömülmeden, prodüksiyon yüklerini mümkün olduğunca hafifleterek köpekler gibi çalışmaya ve üretmeye devam edersek çok yakında gurur duymak için pek çok sebebimiz olabilir.

Alican Tezer

İkinci albümün çıkması uzun sürdü. Biz biraz anlıyoruz tabii ama bir de sen bahseder misin? Neler oldu?
Yaklaşık iki yıl önce girdik Boyutlar’a. Trio kayıtlarını fazlasıyla bitirdiysek de sistematik ve bireysel patinajlar yüzünden birkaç ay Fade Out’a git gel yapmamıza rağmen albümü kapatamadık o dönem. Zaten sonra transfer sezonu açıldı, oyuncu değişiklikleri falan filan derken Boyutlar’ı unutup Bir Varmış Bir Yokmuş soundtrack albümüne giriştik. Film bitti ardından GSA Hologram İmparatorluğu dönemi başladı. Arada kendi plak şirketimiz Dunganga Records’u kurduk. Oydu buydu, taşındık maşındık derken bir de baktık başka bahanemiz, manimiz kalmamış. Hop yuvarlayıverdik albümün kalanını.

Kanat Atkaya

“Boyutlar” adıyla ziyadesiyle uyumlu bir şekilde farklı müzikal boyutlarda da gezen, çeşitli saygı duruşları, selam çakmalar gerçekleştiren ama bunları omurgasını, orijinalliğini zedelemeden başaran sıkı bir iş. Dinlerken sürekli olarak şarkıların canlı performanslarda yeni maceralara atılacaklarını düşündüm ve açıkçası canlı dinlemek için de sabırsızlanıyorum. Bubituzak da bu tespitleri veya heyecanı paylaşır mı acaba?
Yüzlerce yıllık âşık edebiyatı bir yanda 1960’lar 1970’ler beat akımı bir yanda, memlekette öyle kıymetli gömüler var ki maziyi kazdıkça yenisi çıkıyor, kazdıkça iyisi. Taşı toprağı altın dedikleri. İnsan nasıl sağlıklı ve besleyici şeyler yediğinde yaşam kalitesi artıyorsa, orijinal ve özgür müziklerle beslendiğinde de benzer şeyler oluyor diye düşünüyorum. Sağ olsun internet, tüketim hızını ve boş beleş durumları harladığı kadar araştırmaya ve öğrenmeye de geniş zeminler sunuyor. Yine de açıp koklayabildiğin, sayfaları elinle çevirebildiğin bir kitabı okumanın yeri başka. Konserler de bizim için öyle, hala eski stil ve gerçek. Oyun oynamanın hazzı, takım olmanın özgüveni, ip üstünde yürümenin heyecanı.

Image

Selim Saraçoğlu

İşitme engelli bir insana Boyutlar albümünü nasıl anlatırdınız?
Önce şu VIP salonlarından birini kapatır ve gelirken en sevdiği arkadaşlarını da yanına almasını söylerdim. Eski cep sinemalarına saygı duruşu deyip iki film bir arada Holy Mountain, Turist Ömer izlerdik şu titreşimli koltuklarda. Alt yazılı ve iki katı hızda. Sonra ona gizli planımdan bahseder ve bir araba soygununa ortak ederdim. Süper spor arabamızla olay yerinden son sürat uzaklaşırken rüzgâra karşı ağzımızı açar ve saçlarımızı uçuştururduk. En yakın düğün konvoyunun arasına karışır, davul, zurna ve korna eşliğinde kurtlarımızı dökerdik. Yok eğer saçları uçuşamayacak kadar kısaysa birer içki alıp saunaya girer, çıkar çıkmaz da şok havuzuna dalardık. En yakın hastaneye koşup sıradaki bebeğin doğum anını izler, morgda oturup dingince birbirimize bakardık. Her halükârda Freud ve Breuer’in Histeri Üzerine Çalışmalar’ından öyküler okur, Youtube’dan Mike Tyson’ın en iyi nakavtlarını izlerdik. Sonra onu akıllı telefonuyla baş başa bırakıp giderdim.

Kaan Düzarat

Müzik dünyasında biraz geriye doğru baktığımda, birliktelikleri ürettiklerine de yansıyan büyük isimler aklıma geliyor. Nur ve Ergüder Yoldaş, Sezen Aksu ve Onno Tunç, Nilüfer ve Kayahan, Rana ve Selçuk Alagöz gibi… Siz de uzun bir süredir Gaye Su Akyol ile birlikte çalıyorsunuz. Gaye Su Akyol ve Ali Güçlü Şimşek birlikteliği sizin müzikal evreninize nasıl yansıyor? Zorlukları veya faydaları neler oldu? 
Valla şu üç günlük dünyada bir insanın en büyük şanslarından biri takım arkadaşını bulabilmesi bence. Bu konuda çok şanslı olduğumu hissediyorum. Mesela ben yaratım süreçlerinde daha akışkan ve heyecanlı bir karakterim, oradan hop oraya uçuşuveririm. Gaye Su ise daha plancı ve analitiktir, attığını 12’den vuran cinsten. İyi ortayı yaparsan “taakk” diye doksana asar. Birbirinin hoşluklarını yakalamak, boşluklarını doldurmak düzenli olarak yeni ve daha iyi ihtimaller doğmasına sebep oluyor. Anlaşmazlıklar da bir o kadar var tabii. Püf noktası da buralarda bir yerde zaten. Ne kadar çok mesai harcanıyor, ortak havuz ne kadar temiz kalıyorsa, bölüm sonu canavarları da o kadar kolay geçiliyor. Öte yandan konserde, stüdyoda, tatilde, sinemada, evde, diskoda hemen her an beraber olduğumuz için, bu tarz bir modelin “eve iş getirmek istemeyenler” için tamamen yanlış bir tercih olacağını da açıkça belirtmek isterim.

James Hakan Dedeoğlu

Boyutlar davul-bas-gitar olmaksızın başka üç enstrüman ile baştan kaydedilecek olsaydı bunlar neler olurdu? 
Oh-hoo muhteşem fikir, hemen reçeteyi veriyorum. Böyle bir durumda ilk tercih herhalde bir “American Fotoplayer” bulmak olurdu. Tuşlu familyadan gelen hem perküsif, hem efektif bu ruh hastası enstrüman kalbe, ritme, melodiye, mutluluğa kesin çözüm. Yok eğer prodüksiyon bütçesi sınırlı ve zamanı kısıtlıysa eski stil birkaç “laterna” da oldukça iyi bir başlangıç olurdu. Sonra uzun sesler, gaipten dokular için sevgili arkadaşım Görkem Şen’i arar, kendi icadı olan “Yaybahar”ını alıp gelmesini rica ederdim. “Yaybahar” arşeyle çalınan, klavyesi yaylı tamburu anımsatan, gövdesinden çıkan uzun spiral teller vasıtasıyla iliştiği bendirlerde rezone olan, sıra dışı ve büyüleyici bir enstrüman. Hem uçuşkan, hem elektronik, hem ezoterik. Son olarak da alt yapı dünyası için “drum machine”lerin ağababası Roland TR-909 isterdim ki elimiz iyiden iyiye rahatlasın. 

Image
  1. Küçük odalara sığan büyük evrenler: Hey Jüpiter

    Çok da tarafsız olamayacağımız bir müjdeyle karşınızdayız: Bant Mag. veteranı, illüstrasyon editörümüz Sadi Güran’ın ikinci solo sergisi Hey Jüpiter 25 Şubat’ta Bant Mag Havuz’da açılıyor...

  2. Biz kimiz? Neden buradayız?: Seamus Conley

    “Mümkün olduğunca otomatik pilotta kalmaya ve yeni resimler yaparken özgür çağrışımlara alan tanımaya özen gösteriyorum.”

  3. Çerçöpten tuvale, resimden yerleştirmeye doğru: Serpilen

    Leyla Gediz’le, 9 Şubat’ta The Pill’de açılan son solo sergisi “Serpilen” üzerine kısa bir sohbet...

  4. A’dan Z’ye: George Michael

    2016’nın son günlerinde aramızdan ayrılan “gerçek diva” için A’dan Z’ye sayıyor, George Michael’ın şarkıları, hayatı ve bıraktığı izlere dair bazı detayları hatırlıyoruz.

  5. Aklımdakiler: Ceyl’an Ertem

    Kendi dünyasını donatan büyülü bir emek olarak hayatlarımıza giren "Yine de Amin" heyecanını divalar, dostlar ve farklı konuklarla paylaştık, akıllarındaki soruları öğrenip Ceyl’an Ertem’den yanıtlarını aldık.

  6. Milyonlarca halet-i ruhiyenin özeti: Yeni Gevende albümü “Kırınardı”

    Gevende üyeleri Ahmet Kenan Bilgiç ve Serkan Emre Çiftçi’yle, Kırınardı üzerine...

  7. Şarkı şarkı: Lara Di Lara ve “Hazineler İçindesin”

    Yerli sahnenin en dikkat çeken şarkı yazarlarından Dilara Sakpınar’ı 123 grubuyla uzun yıllardır takip ediyoruz. 2015’ten bu yana solo üretimler yaptığı kimliği Lara Di Lara'yla dinlediğimiz Sakpınar, bir süredir üzerinde çalıştığı ve naif sesine eşlik eden harika melodilerle ortaya çıkardığı tam 16 parçayı ikinci stüdyo albümü Hazineler İçindesin’de topladı. Albümdeki parçaların hikâyelerini, Lara Di Lara bir bir anlatırken Ferit Güleç de resimliyor.

  8. Aklımdakiler: Bubituzak

    Nevi şahsına münhasır seslerle dolu bir albümle, adeta bir kutlama havasında ikinci uzunçalar Boyutlar ile geri dönen Bubituzak’tan Ali Güçlü Şimşek’e eşi, dostu aklında ne varsa sordu.

  9. XX: 10 maddede BaBa ZuLa’nın 20. yıl albümü

    BaBa ZuLa’nın 20 yıllık ilham verici müzikal serüvenine alternatif bir tarih anlatısı getiren derleme albüm XX’i 10 maddede özetlemek gerekirse...

  10. Sessiz gün doğumunda bomboş bir sahil kasabası: Palmiyeler’den “II (Venus)”

    Bir süredir yeni parçaları üzerinde çalışan Palmiyeler, ilk uzunçalarları II (Venus)’u Tantana Records etiketiyle yayınladı.

  11. Elektro saz, Almanya ve ilham kaynakları üzerine: Elektro Hafız ve Derya Yıldırım

    Almanya’da yerleşik iki müzisyen, müzikal yaklaşımlarının yapıtaşlarını konuşuyor.

  12. Sónar İstanbul ziyareti öncesinde: Prins Thomas

    Space disco akımının önde gelen isimlerinden Prins Thomas, mart sonunda Zorlu PSM’de gerçekleşecek konseri öncesinde sorularımızı yanıtladı.

  13. Sónar + D: AUDIOVISUAL programında bizi neler bekliyor?

    Küratörlüğünü Lalin Akalan’ın üstlendiği AUDIOVISUAL, müzik, sinema, iletişim ve görsel sanatlarda aktif olan birçok sanatçının son dönem projelerinin görücüye çıkacağı programıyla Sónar İstanbul katılımcılarına benzersiz bir deneyim yaşatacak.

  14. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  15. 2016: En iyi 50 yabancı albüm (50-26)

    Bant Mag. ekibinin 2016’da yayınlanmış albümler arasından seçtiği “En İyi 50 Albüm” listesi huzurlarınızda!

  16. 2016: En iyi 50 yabancı albüm (25-1)

    Bant Mag. ekibinin 2016’da yayınlanmış albümler arasından seçtiği “En İyi 50 Albüm” listesi huzurlarınızda!

  17. 2016: Yerli sahneden en iyi 30 albüm

    Müzikal açıdan epey bereketli geçen yıldan geriye kalanlar...

  18. 2016: En iyi 50 film

    Bant Mag. ekibinin 2016’da yayınlanmış filmler arasından seçtiği “En İyi 50 Film” listesi huzurlarınızda!

  19. 2016: Belgeseller, animasyonlar ve Türkiye sineması

    2016 yılında izlediğimiz en iyi belgeseller, en iyi animasyonlar ve en iyi yerli yapımlar...

  20. Alışılmadık bir yıldız: Adam Driver

    Bugünlerde hem Jim Jarmusch imzalı Paterson’da hem de Martin Scorsese’nin tutku projesi Silence’da izleme şansı bulacağımız, kendini hiçbir türle kısıtlamak istemediğini söyleyen aktörün filmografisine daha yakından bakıyoruz.

  21. Taviani’lerden Arquette’lere: Beyaz perdenin başarılı kardeşleri

    Şubat itibariyle vizyona giren Manchester by the Sea’deki performansıyla adından söz ettiren Casey Affleck ve abisi Ben Affleck’ten ilhamla, beyaz perdenin başarılı kardeşlerini masaya yatırıyoruz.

  22. Denize sırtını vermiş bize bakan iki çift göz: Swiss Army Man ve Moonlight

    Şubat ayında peş peşe haftalarda gösterime giren Swiss Army Man ve Moonlight, merkeze aldığı karakterlerin cinsel yönelimleri ile dertlerini ya da kabullerini incelikli bir dille ele alıyor.

  23. Westworld: Hiçbir “askiliğin” çıkmayacağı yer

    HBO diyarı Westworld'deki glitch'ler (kısa süreli teknik arızalar), bize içinde yaşadığımız dünyanın arızalarına dair bir şeyler söylüyor olabilir...

  24. 2016: Erkek şiddetinin grafiği

    bianet 2008 yılından beri Türkiye’de erkek şiddetinin çetelesini tutarak bu konudaki yegâne verileri üretiyor. Türkiye’de erkek şiddetinin kapkaranlık 2016 grafiğini paylaşırken Çiçek Tahaoğlu’na da birkaç soru yönelttik.

  25. Sanatsal deneyler yapan bir laboratuvar: TOZ Artist Run Space

    “Toz’u kurarken hayalimiz organik, hiyerarşik olmayan ve açık bir yapı oluşturmaktı.”

  26. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler