Bant Mag. illüstratörlerinden Ethem Onur Bilgiç, 3 Aralık salı günü Tatlı Kâbuslar adlı ilk kişisel sergisini Milk Gallery’de açtı. Sergiden önce bir başka çizer Sedat Girgin, hem sergi hem de Ethem’in estetik algısı üzerine merak ettiklerini sordu.


Sedat Girgin: 3 Aralık’ta ilk kişisel sergini Milk Gallery’de açıyorsun. Nedir bu serginin adı?

Ethem Onur Bilgiç: Serginin adı Tatlı Kâbuslar.

Sedat Girgin: İşlerin küçük bir kısmını önceden gören şanslı insanlardan biri olarak yazıyorum, işlerin bir seri olduğunu söylemiştin. Nedir bu seri? Neyi anlatıyorsun? Anlatırım demiştin. Kısmet burayaymış.

Ethem Onur Bilgiç: Ufaktan bahsettiğim gibi, rüyalarımda gördüğüm ve ufak ufak not aldığım biraz saçma biraz garip biraz da ürkütücü öyküler vardı. Bunları biraz toparlayıp düzenledim. “Dünyayı asasında taşıyan şamanın yarattığı depremler”den “Bilge adamın omuzuna yapılan göç” gibi değişik küçük öyküler çıktı ortaya.

Sedat Girgin: Oldukça görsel rüyalarmış.

Ethem Onur Bilgiç: Tam olarak gördüğüm sahnelerden çok, gördüğüm olaylardan yola çıkarak yazdığım öyküler için illüstrasyonlar aslında. Ben de İstanbul’da az rüya görüyorum. Şehirle alâkalı sanırım.

Sedat Girgin: Bir de dikkatimi çeken şey bu sergide tamamen geleneksel yolu izlemişsin. İşlerin tekniği tamamen suluboya mı? Yoksa var mı eklemeler?

Ethem Onur Bilgiç:  Suluboya, akrilik, mürekkep ve flomaster kalem kullandım. Aslında elime masada ne geçtiyse onu kullandım.

Sedat Girgin: Seni ilk tanıdığım zamanlara oranla gitgide geliştiriyorsun kendini. Boya ve renk kullanımında çok iyi yere geldin. Nedir bu işin ilerisi? Yağlıboyaya kadar gider mi dersin ?

Ethem Onur Bilgiç: İlk tanıştığımızda ya mürekkep işler ya da dijital boyamalar yapıyordum. Yağlıboyayı çok istiyorum. Sanırım artık istediğim görsellikte orada ama biraz korkutmuyor değil. Ortaokul-lise boyunca eline kalem bile almamış olan bir insan için bu tip boyalar korkutucu geliyor. Yakın zamanda boya alıp oynayacağım evde.

Sedat Girgin:  Bu arada söylemeden edemeyeceğim. Daha önce pek sana söylemedim ama çok iyi bir meslektaş, arkadaş ve rakibimsin. İnsanın senin gibi bir rakibi olması gerçekten daha çok çalışmak konusunda insanı motive ediyor. Türkiye’de gelişmekte olan illüstrasyon piyasasını nasıl buluyorsun?

Ethem Onur Bilgiç: Teşekkür ederim. Rakip olayına pek katılamıyorum ama birbirimizle ufaktan yarış hâlinde olmamız güzel sanırım. Bizi de geliştiriyor gibi geliyor. Senin işlerin cidden beni hep kamçılamıştır. Türkiye piyasasını benden iyi biliyorsun. Reklam ajanslarından kazanılan biraz parayla kendi projelerimizi geliştirmeye çalışıyoruz hepimiz. Sonuçta belli bir para dönüyor ama bu paranın doğru biçimde dağıldığını düşünmüyorum. Bir çok iyi illüstratör bu parasal davalardan çizmeyi bırakıyor. Üzücü oluyor bu da. İllüstrasyon gelişiyor, yeni çizerler çıkıyor, sağlam insanlar görüyorum memlekette. Bunlar güzel şeyler ama.

Sedat Girgin:  Hep birlikte yeni şeyler üretmeye çalışıyoruz sanırım. Bir de benim hoşuma giden diğer piyasaların aksine bizim aramızda birbirimizi paçamızdan aşağıya çekmek pek olmuyor.

Ethem Onur Bilgiç:  Evet şanslıyız cidden. En azından konuşuyoruz, işlerde destek veriyoruz birbirimize. Arkadan kuyu kazma çok az gibi geliyor bana da.

“Anadolu’nun tam ortasında bozkırda büyüdüm sonuçta. Anadolu kültürü, Türk kültürü, hattâ Asya mitleri beni hep heyecanlandırıyor.”

Sedat Girgin:  Senin sergine dönelim. Ben gördüğüm kadarıyla işlerde biraz Anadolu kokusu da var. Ne düşünüyorsun sen bu süreçte bu topraklardan etkiler aldın mı?

Ethem Onur Bilgiç:  Almışımdır sanırım. Anadolu’nun tam ortasında bozkırda büyüdüm sonuçta. Anadolu kültürü, Türk kültürü, hattâ Asya mitleri beni hep heyecanlandırıyor.

Sedat Girgin: Seviyor musun Anadolulu olmayı?

Ethem Onur Bilgiç: Ben mutluyum buralarda. Nereden geldiğini, nerede doğduğunu değiştiremezsin sonuçta. önemli olan iyi yanlarını görebilmek. Büyük bir kültürde büyüyoruz çok az şey biliyoruz. Amerikalı olsan belki daha çok imkânın olabilirdi ama şimdiki ben olabilir miydim onca imkânın içinde işte buna emin değilim.

Sedat Girgin: Yanıbaşımızdaki İran’dan ne süper çizerler illüstratörler çıkıyor. Arasıra seninle paylaşıyoruz. Neden bizden bu kadar az çıkmış bugüne kadar?

Ethem Onur Bilgiç: Bak onu cidden ben de merak ediyorum. İranlılar cidden çok iyiler. Adamlar tasarım dallarının hepsinde iyiler. Bizim millet olarak yetişme kültürümüzde sorun var gibi geliyor bana. Herkesin kafasında bin bir proje var, yapmak istediği dolu şey var ama kimse bu işlere başlayıp bitirmiyor. Üniversitede senin de benim de nefret ettiğimiz, ismini vermeyeyim, güzide bir hocamız vardı. Ondan duyduğum tek doğru şey şuydu: “En iyi iş bitmiş iştir. Seni ne kadar tatmin etmezse etmesin bitmesi en önemli noktadır.” Bence sorun tam olarak bu. Yani bir işe başlamadan yeni işler düşünüyoruz. Çevremde gördüğüm en büyük dert bu. Yoksa acayip yetenekli insanlar var bu ülkede.

Sedat Girgin: Bir de arada sırada sana ve bana “Ben de illüstratör olmak istiyorum. Nasıl, var mı bu meslekte gelecek?” gibi mailler geliyor. Nasıl, var mı bir gelecek? 

Ethem Onur Bilgiç: Bence kendi özgün işlerini çıkardıktan sonra kesinlikle hayatını sürdürecek dönüşleri alırsın bu sektörde. Ama reklam ajanslarına ve yayın evlerine karşı da birazcık esnek olmak lâzım. Sonuçta illüstratör olmak ressam olmak gibi değil gibi geliyor bana. Bir müşteri oluyor ortada, bu müşterinin isteklerine cevap vermen gerekiyor.

Sedat Girgin: Bazen bize birer printer gözüyle bakılıyor ya işte ben ona sinir oluyorum. Tarz bu, kompozisyon bu, al bunu çiz yarına.

Ethem Onur Bilgiç: Kötü art direktörlerinden oluyor ama o biraz. Yoksa iyi insanlarla çalışınca çok sorun yaşanmıyor. adam senin ne çizdiğini bilmiyor bambaşka bir tarz işi senden bekliyor.

Sedat Girgin: Belki ilerde ressam olur kafamıza göre takılırız. Ne dersin? Bu sergi bunun başlangıcı mı? Sergiye hazırlanırken neler hissettin? Oh be müşteri yok, çelişki yok, revizyon yok dedin mi içinden?

Ethem Onur Bilgiç: İşte o cidden garip bir duyguymuş. Yıllardır dergiler, kitaplar, ajanslar için iş üretip durdum. Tekrar kendim için bir şeyler çizmenin dayanılmaz mutluluğunu unutmuşum. Sende de olmuş muydu?

Sedat Girgin: Olmaz mı? En keyifli ama bir o kadar da en stresli dönemlerimdi. Tabiî tatlı bir stres bu. Bir de en güzel yanı kendin için bir şeyler yapıyor olmak sanırım.

Ethem Onur Bilgiç:  Sorma. Bende de enteresan bir stres başladı. Dergiye, ajanslara “iş” diyorsun sonuçta.

Sedat Girgin: Sergimde bana hayvan hakları mevzularından, sirklerde hayvanların işkenceyle terbiye edilmelerini destekliyor musun gibi eleştiri ve sorular gelmişti. Sen nasıl eleştiriler bekliyorsun? İnsanların psikolojilerini bozar mı senin sergi? 

Ethem Onur Bilgiç: Sanmıyorum. Kabuslar falan ama çizimler o denli iç karartıcı olmadı sanırım. Ama bir dönem cidden bunalımlık işler yapıyordum. 

Sedat Girgin: Seviyoruz bunalımları. Sonuçta orada bir duygu aktarıyorsun. İçinden öyle geliyorsa neden bunu engelleyesin ki? Hele ki senin kişisel serginse. Peki senden duyduğum kadarıyla sergide ufak tefek senin dijital işlerini de göreceğiz. Onlar neler, daha önceden piyasa için yaptığın işlerden mi?

“Dijital işler çoğu insana anlamsız biçimde değersiz geliyor. Sanrım insanlar onları bir program otomatik yapıyor falan zannediyorlar.”

Ethem Onur Bilgiç: Dijital işler çoğu insana anlamsız biçimde değersiz geliyor. Sanrım insanlar onları bir program otomatik yapıyor falan zannediyorlar. Dijital ortamda ürettiğim işlerden küçük bir seri de koymak istedim sergiye. Görmüş olabilirsin onları ama ticarî işler değillerdi. Bir de Deniz Tarsus’un Ozo Ozo Çakta kitabı için yaptığım illüstrasyonları koymaya karar verdim. O işler cidden beni en çok mutlu eden işlerden. Sen ne diyorsun bu dijital işlere?

Sedat Girgin: Kesinlikle katılıyorum. Dijitalin aşağılanması oldukça eski kafalık gibi geliyor. Dijital de bir araç sonuçta. Önemli olan ortaya çıkan işin iyi olup olmaması. Hazır Deniz’den konu açılmışken, birlikte yaptığınız Mod filmi oldukça iyi geri dönüşler aldı, bolca ödül aldı, festivallerde sergilendi. Tatmin oldunuz mu o işten? Çizgi roman olsaydı daha iyi olurdu diyor musun?

Ethem Onur Bilgiç: Hikâyeyi Deniz ilk yazdığında 10 sayfalık falan bir çizgi roman yapalım diyorduk. Sonra fikirler değişti. Hikâyeyle birazcık oynandı, kısa filmini yaptık. İyi de yaptık. Ben mutlu oldum o işten. Değişik bir kafada farklı bir alanda iş üretmek beni hep heyecanlandırıyor.

Sedat Girgin: İlerde uzun metraj hayalleri veya hazırlıkları var mı?

Ethem Onur Bilgiç: Deniz’i kandırmaya çalışıyorum. Teknoloji gelişiyor, ekipmanlar ulaşılabilir oluyor. Eskisi kadar ütopik gelmiyor bana film yapmak. Bence gerekli yerlere doğru bir biçimde gidilirse yapılabilir film. Hikâyeyi hazırlıyor zaten şimdi Deniz.

Sedat Girgin: Bir de senin yeni yeni 3D işlerini görür olduk. En son Behance portfolio sunumları için 3D bir animasyon filmi hazırlamışsın. Seviyor musun ayrı alanlarda iş yapmayı?

Ethem Onur Bilgiç: Beğendin mi işi? Farklı alanlara kaymak, iş üretmek beni çok mutlu ediyor. Hareketli görüntü tasarımını da seviyorum sanırım.

Sedat Girgin: Şahaneydi. Tebrik ederim cesaretini. Ben pek cesaret edemiyorum apayrı işlere girişmeyi.

Ethem Onur Bilgiç: Bende köylü cesareti var. Bir de grafik tasarım eğitimi aldım sonuçta okulda. Sanırım onun temeli beni bayağı bir destekliyor.

Sedat Girgin: Grafik tasarım, tipografik tasarımlara devam mı?

Ethem Onur Bilgiç: Ee tabiî, meslek olunca yapacaksın o işleri de. Hep sergi olsa keşke. Sen tamamen bıraktın sanırım endüstriyel tasarım işlerini.

Sedat Girgin: Ben mezuniyetimi verdim, montumu astım çıktım oradan. Altın bilezik tabiî sonuçta. Yapma demiyorum hobi olarak gene yap. 

Ethem Onur Bilgiç: İşinle hobini ayıracaksın. Sonra evde televizyon karsısında iş yaparken buluyorsun kendini.

Sedat Girgin: Bizden sürekli bir yaratıcılık bekleniyor. Arada sırada insanın tükendiği de oluyor. Sende de olmuyor mu? 

Ethem Onur Bilgiç: Olmaz olur mu? Sergiyi atlatayım bir tatil yapmam lazım zaten. Serginin sadece çerçeve stresi bile beterdi.

  1. Beş yıl önce on yıl önce

    1 Aralık 1913100 yıl önce bugün Belkıs Şevket tek motorlu üstü açık uçağa binen ilk kadın oldu ve İstanbul üzerinde uçarken aşağı attığı kartlarla Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-u Nisvan Derneği (Kadın Haklarını Savunma Derneği) adına bildiri dağıttı. 2 Aralık 194370 yıl önce bugün, Varlık Vergisi’ni ödemedikleri için 1943 başından itibaren Aşkale ve Sivrihisar’daki çalışma kamplarına gönderilen ve yüzde 87’si gayri Müslim olan mükelleflerin serbest bırakılmasına karar verildi. 3 Aralık 197340 yıl önce bugün Pioneer 10 aracı Jüpiter’in ilk yakın çekim fotoğraflarını gönderdi.;(http://planetimages.blogspot.com) 6 Aralık 20085 yıl önce bugün 15 yaşındaki Alexandros Grigoropoulos’un iki polis tarafından öldürülmesiyle 2008 Yunan isyanı başladı. (libcom.org)

  2. Big Brotherın bizi izlediği doğruysa: Simon Menner

    Top Secret isimli kitabında Stasi arşivinden akıl almaz karelerle Doğu Almanya hükümetinin gözetleme operasyonuna bir iç bakış sergileyen sanatçı Simon Menner ile sohbet ettik. Alman fotoğrafçı Simon Menner, gözetleme konusunda oldukça meraklı. Küratörlük görevini üstlendiği son kitabı Top Secret: Images from the Stasi Archives, Doğu Almanya hükümetinin şaşırtıcı büyüklükteki gözetleme operasyonunu konu ediniyor. Arşivdeki milyonlarca belgenin arasından seçilmiş fotoğraflardan oluşan kitapta insanların nasıl takip edileceğinden dövüş tekniklerine, sahte bıyık takma önerilerinden daire aramalarına kadar her şey mevcut. Fakat görüntülerin yakın tarihten gelmesine rağmen, Top Secret bir anda hem tanıdık, hem de oldukça yabancı bir dünyayı yansıtıyor; bugüne de şüphesiz ilginç bir ışık tutuyor. Gözetim ve

  3. Ethem Onur Bilgiç ve Tatlı Kabuslar

    Bant Mag. illüstratörlerinden Ethem Onur Bilgiç, 3 Aralık salı günü Tatlı Kâbuslar adlı ilk kişisel sergisini Milk Gallery’de açtı. Sergiden önce bir başka çizer Sedat Girgin, hem sergi hem de Ethem’in estetik algısı üzerine merak ettiklerini sordu. Sedat Girgin: 3 Aralık’ta ilk kişisel sergini Milk Gallery’de açıyorsun. Nedir bu serginin adı? Ethem Onur Bilgiç: Serginin adı Tatlı Kâbuslar. Sedat Girgin: İşlerin küçük bir kısmını önceden gören şanslı insanlardan biri olarak yazıyorum, işlerin bir seri olduğunu söylemiştin. Nedir bu seri? Neyi anlatıyorsun? Anlatırım demiştin. Kısmet burayaymış. Ethem Onur Bilgiç: Ufaktan bahsettiğim gibi, rüyalarımda gördüğüm ve ufak ufak not aldığım biraz saçma biraz garip biraz da ürkütücü öyküler

  4. Homofobinin yasalaştığı topraklarda büyüyen çocuklar: Children 404

    Rusya’da susmayı reddeden genç LGBT bireylerin hikâyesini anlatan Children 404 belgeseli uluslararası platformda destekçilerini arıyor. 2013 yazı Gezi Parkı olayları neticesinde Türkiye tarihinde gördüğü en coşkulu ve kalabalık LGBT onur yürüyüşünü yaşarken komşu Rusya’dan gelen ve ulusal homofobiyi meşrulaştıran anti-gey propaganda yasası kalbimize kara gölgeler düşürmüştü. Aradan aylar geçti ve her nasıl Türkiye’de Gezi Parkı direnişinin meyvelerini görüyorsak, Rusya’da da bu anti-gey propaganda yasasına karşı başlatılan direniş de meyvelerini vermeye başladı.  Rusya’da susmayı reddeden genç LGBT bireylerin hikâyesini anlatan Children 404 belgeselinin ekibi var olan yasal baskı nedeniyle anonim kalmak durumunda, ancak belgesel için yardım toplamaya çalışan Kanadalı proje ortağı

  5. Manzaralar: Koray Kantarcıoğlu

    Fezada süzülen dağlar, patlayan kozmos, atomlar, zerreler, pikseller ve sonsuzluk.

  6. "O çöpü biz düzgün hale getiririz": Don Kişot Evi

    Don Kişot işgal evinin hikâyesini ve bu hareketin temel pratiklerini hem ev hem de atölyesinin manzarasının buraya baktığı sanatçı Talat Doğanoğlu ile konuştuk.

  7. Demonation Festivali No:4

    Üretimlerini bağımsız şekillerde ve ticari kaygılardan muaf olarak sürdüren müzikleri bir araya getiren Demonation Festivali, dördüncü senesi itibariyle hem gelenekselleşmiş, hem de Bant Mag. olarak en favori organizasyonlarımızdan biri. 4-5 Ocak tarihlerinde Babylon’da gerçekleşecek festivalde sahne alacak isimleri daha yakından tanımak için onlara birkaç soru yönelttik.

  8. The Cribs’den nasihatler var

    The Cribs’in 6 Kasım’daki adrenalin yüklü Tokyo konserinin ardından, Louder Than War ekibinden Katie Clare ve The Cribs’in hem solisti hem basçısı olan Gary Jarman, grubun yıldönümü albümü, müzikal zevkleri, ve sakalları hakkında konuşmak üzere buluştu...

  9. 10 kaplan gücünde bir müzisyen: Emily Wells

    27 Kasım'da Babylon'da sahne alan Emily Wells, müzikseverlere eşine kolay rastalanmayan o dört dörtlük konser deneyimlerinden birini yaşattı. buralara kadar gelmişken, biz de röportaj yapma fırsatını kaçırmadık.

  10. Red Bull Music Academy Radio Festival rehberi

    Dans etmeden duramayacağınız yepyeni festival hakkında bilmeniz gerekenler

  11. Bir Berlin seyahatinden sahneler ve eski efsaneler

    Kadınlar için uluslararası bir network olarak işleyen female:pressure’ın düzenlediği, ses teknisyeninden organizatörüne, katkıda bulunan herkesin kadın olduğu Perspectives Festival için Berlin’e giden Yeşim Tabak’ın kaleminden izlenimler; buram buram Berlin, inşaat ve “kızlar” kokulu bir yazı…

  12. Dijital veri ve ederi: Streaming ve ötesi

    Müzik ekonomisi incelemelerinde bu ayki konumuz; günümüzün en yaygın müzik dinleme yöntemi “streaming”, yani bir şarkıyı bilgisayara indiremeden internet üzerinden dinleme.

  13. Müzik insanları “streaming” hakkında ne düşünüyor?

    Müzik ortamından farklı insanlara “streaming” alışkanlığı, pratiği, ekonomisi ve etiği hakkında ne düşündüklerini sorduk. Konu üzerine deneyimlerini bizle paylaşmalarını istedik.

  14. Bambaşka bir albüm deneyimi: Görsel albümler

    Müziğin görselle desteklenmesinin etiği daha yıllarca tartışılacak gibi duruyor. Bugüne kadar bu tartışmaya nokta koyan olmasa da karşımıza çıkmış en tatmin edici örnekleriyle görsel albümleri masaya yatırıyoruz.

  15. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yeni müziğe dair bu ayki mesaimiz, artısıyla eksisiyle, burada.

  16. Müziğe dair kısalar

    İnsanların, inandıkları şeyin tam tersini savunan şarkıları sevebilmesinin inanılmazlığı ve sanatta taklite yönelik kısa yazılar...

  17. Bu Ay Ne İzlesem

    Sinema salonlarında Başka Sinema’nın ön ayak olduğu bağımsız film canlanmasının etkisini sürdürdüğü aralık ayında, vizyonda görmek için gün saydığımız çok sayıda filme kavuşacağız.

  18. Türden Türe, Daldan Dala Konan Üç Yönetmen

    Her çektiği filmle, başka bir türe, epey farklı dünyalara yolculuk eden yönetmenlerden François Ozon ve Spike Lee’yi bu ay vizyonda ağırlıyoruz. Onlara, geçtiğimiz Filmekimi’nde The Look of Love’la karşımıza çıkan Michael Winterbottom da eklenince, daldan dala konan bu yönetmenlerin ne işler karıştığını didiklememek olmazdı…

  19. Hiç Kimsenin Favori Oyuncusu: Keanu Reeves

    Resmen Hollywood’un mundar ettiği bir simayı, hiç kimsenin her gece yatağa onu düşünerek girmediğine neredeyse emin gibi olduğumuz Keanu Reeves’in kulaklarını, bu ay bizde de gösterime giren yeni filmi 47 Ronin’e rağmen kimse çınlatmıyordur kesin, bari en azından biz çınlatalım dedik.

  20. Beyazperdenin Yalnız Karakterleri

    Geçtiğimiz ay gösterime giren All is Lost’ta azgın dalgalara karşı tek başına ayakta durmaya çalışan ve tüm bir filmi yalnız başına sırtlayan Robert Redford’u izleyince, beyazperdenin yapayalnız karakterleri etrafında şöyle bir gezinelim dedik.

  21. Çıfıt

    Görüyoruz-beğeniyoruz, dinliyoruz-ilgileniyoruz, yiyoruz-bayılıyoruz, okuyoruz-şaşırıyoruz, sonra da sizinle paylaşıyoruz.

  22. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] sorumlu yazı işleri müdürü J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın koordinatörü